Polisiye romanlarının iki zor tarafı vardır. Birisi mantıklı bir senaryo diğeri de bu senaryoyu anlatabilmek. Bazen bir fırtınanın kopuş anını, bazen esen rüzgarın bir yaprağı havaya nasıl kaldırıp savurduğunu ve evin penceresinden girip yatağında tüm sexiliği ve güzelliğiyle mışıl mışıl uyuyan genç ve tatlı bir kızın burnuna konması, bazen bir fincan kahvenin masanın üzerinde unutulması ve dudak izinin polis tarafından bulunması ve bu bulgunun tüm soruşturmayı nasıl değiştirdiğini hatta bazen de birbirine hapishaneyi boylatmak isteyen iki seri katilin yaptıkları planların iki bıçağın keskin kısımlarının çakışması gibi berabere kalıp kendilerini sağlama aldıktan sonra tüm sebep-sonuçları bir kenara bırakıp birbirine aşık olduklarını doğru kelimelerle betimleyebilmeli. Eğer bunları başarabilirse o roman bir yada iki seansta okunabilir hatta birkaç defa okunabilir. Yazarımız belki birkaç defa okunabilme olayını başaramamış ama en azından üç yada dört seansta okunabilen bir roman ortaya çıkarmış.

Kitap normal punto kullanılarak yazılmış, normal roman kitabı ölçülerinde ve 450 sayfadan oluşmuş. Tabi bu Türkçe çevirisi. İngilizcesi de muhtemelen aynıdır. Başrol oyuncumuz polis merkezinde çalışan bir temizlikçi. İsmi Joe. Bu kişi çift karaktere sahip. Dış dünyada herkesin bildiği Joe toplumun genel IQ ortalamasının çok altında bir zekaya sahip gibi görünmeyi başarabilmiş bir temizlikçi. Bu işini bir polis merkezinde yapıyor. Bir şekilde polis merkezinde temizlik işi bulmuş ve kitabın başından beri orada çalışmakta. Ama kendi özel dünyasında çok farklı bir karaktere sahip. Bir insan bu kadar mı hesapçı olur Allah’ım. Göğsünden bıçaklanan bir insanın benzin döküp yanıp kül olmuş cesedinin kemiklerinin tamamen yanması için gereken ısıyı ve zamanı bilen, eğer yeterli ısı ve zaman olmazsa bıçağın akciğer kemiklerinde oluşturduğu kesiğin patolog tarafından bulunabileceğini bilen ve bunun planlarına ne kadar zarar vereceğini şıp diye anlayan bir adam. Birkaç defa Türk yazarlardan polisiye romanlar okumuştum ama buna benzer bir bilgiye rastlamadım. Belki de Türk yazarlar ile yabancı yazarlar arasındaki bir farka şahit oluyorum. Belki de bu fark kültürümüzün farkına da işaret ediyordur. Nasıl diyecek olursanız, Türk polisiye romanlarında pek bilimsel bilgiler verilmez. Çünkü bu tarz romanlar genelde on yirmi yıllık romanlar oldukları için ve o zamanlar insanlar gidecek doktor bile bulamazken patolojik konulara hiçbir yazar girmez. Bu da hem bizim tıptaki gelişmişlik seviyemizi ve tedavi olma konusunda doktora ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu dolaylı olarak gösterir. Velhasıl başrol oyuncumuz çok bilgili ve bununla beraber aptal rolü yapan ama aslında son derece akıllı bir seri katil.

Yaşlı ve yalnız yaşayan bir annesi var. Çok konuşan ve genelde boş konuşan birisidir kendisi. Bu benim değil başrol oyuncumuzun düşüncesi. Çünkü yaşlanmış ve Joe’nun mantığıyla kesinlikle uyuşmayan bir düşünce tarzı var. Zaten kimin öyle ki? Ana kuzuları bile annesiyle aynı düşünce tarzına sahip değildir ama en asisinden en uysalına kadar kimse seri katil değildir gerçek hayatta. Fakat Joe’nun annesi gerçekte var olsaydı ve birimizin annesi olsaydı muhtemelen o da Joe kılıklı biri olur çıkardı. Annesi Joe’ya küçüklüğünden beri “Sen homo musun?” deyip duran birisi. Zaten Joe da kadınlara tecavüz edip sonrada öldüren bir seri katil. Aradaki ilişkiyi anlamakta kimse zorluk çekmez sanırım. Asıl çiban başı Joe’nun annesi ve romanda birkaç paragraflık yer kaplamasına rağmen aslında romanın temelini oluşturan şahsiyet bu. Çünkü eğer annesi çocuğuna küçüklükten beri bu şekilde yaklaşmasa çocuk da içindeki bu duygusal baskıyı yenmek için ve kendisine “homo olmadığını” her defasında ispatlamak için ona buna hayvanca tecavüz edip öldürmek zorunda kalmayacak ve sıradan bir vatandaş olarak yaşamını sürdürecekti. Herhangi birşeyi ispatlamaz belki ama ben kendimce şöyle bir sonuç çıkardım. Romanlar ekseriyetle yazarın yaşadıklarından yada iç dünyasında kurduğu hayallerin sonucu olarak ortaya çıkarlar. Buna dayanarak böyle bir roman ortaya koyan yazarın da biraz problemli bir kafası olduğunu söyleyebilirim. Eğer yazarımızın yaşadığı şehirde kadınlara tecavüz edip sonra öldüren bir seri katil olsa ve ben polis olsam ilk yazarı sorguya çekerdim. Burada romanın kritiğini yapmaya çalışıyorum ve yazar hakkında da birşeyler söylemek yanlış olmadı sanırsam.

Kitabın özetini çıkaracak değilim. Daha önceki blolarımda yaptığım gibi bazı yönlerden romana puanlar vereceğim ve bu puanları neye göre verdiğimi anlatacağım. Üstteki iki paragrafta bunları yapmadım çünkü romanın genel olarak neyi anlattığını anlatmak istedim. Şimdi gelelim romanın senaryosuna. Tek cümleyle açıklamak gerekirse annesi tarafından küçüklükten beri duygusal baskı altında olan 30lu yaşlara yeni girmiş bir gencin yaptığı tecavüz ve katliamları ve bu cinayetleri başka bir seri katilin üzerine yıkmaya çalışırken karşılaştığı olayları anlatıyor. Senaryo tipik bir yabancı korku filmi senaryosu işte. Bu kitabın filmi çekilse sıradan bir korku ve gerilim filmi olurdu ve pek tiraj yapacağını da zannetmiyorum. Senaryo olarak on üzerinden beş veriyorum.

Betimlemeye gelirsek yazar okuyucuyu sıkmadan gerektiği kadar detaya iniyor. Gerektiği yerde genel cümleler gerektiği yerde detaylı cümleler kuruyor. Cümle kurarken kullandığı kelimeler yüzde doksan oranında ilgili şeyi doğru şekilde ifade ediyor. Ayrıca Joe’nun düşüncelerini detayıyla anlatmakta hiç gevşeklik yapmamış. Sanki satranç tahtasında hangi taşı nereye çekeceğinizi ve sonra karşı tarafın hangi taşı çekebileceğini tahmin ederken kafamızın içinden geçen düşünceler gibi. Ortada bir seri katil var ve seri katiller çok kıvrak düşünmek zorundalar zaten. Bu düşünceleri okuyucuya sıkmadan aktarabilmek de ayrı bir yetenek. Ayrıca Joe’nun bazı düşüncelerini okurken kahkaha attığım esprilerin geçtiğini görmek de ayrı bir zevk verdi bana. Tabi tüm bunlar kitaba geçmeden önce yazarımızın beyninde cereyan etti ve yazarımızı bu yeteneğinden dolayı takdir ediyorum. Olay, mekan ve psikoloji betimlemesine on üzerinden sekiz veriyorum.

Kitap okunması gereken kitaplar listesine girer mi? Her kitap okunması gerekenler listesindedir ama öncelik sırasına koyacak olursak bazı kriterlere göre önceliği değişebilir. Psikolojisinden emin olamayan yani “çok fazla gereksiz şey düşünüyorum ve bu durumdan rahatsızım” diyen bir kişi için bu kitap önceliklidir çünkü duyguları bastırılmış bir seri katilin kafasından geçen şeyler kadar düşünmediğini görür ve rahatlar. Zaten eğer aynı karmaşıklıkta ve miktarda düşünceler geçiyorsa bu kişinin de böyle bir seri katil olma riskinin yüksek olduğunu tahmin eder ve gerçekten böyle birşey olmak istemiyorsa derhal bir psikoloğa gidip yardım alabilir. Kitabın psikolojik bir yönü de var ve bu iyi birşey. Okuyucular bir seri katil ile aralarındaki farkı görüp sevinebilirler ve bu kendilerini iyi hissetmelerini sağlar. Ama kendinden emin bir okuyucu için bu kitap o kadar da önemli bir bilgi vermez ve kendinde bir değişiklik yapmaz. Adam zaten dünyadan alacağını almıştır ve sırf vakit geçirmek için bu kitabı okuyacağını zannetmiyorum. Muhtemelen daha önceden bu tarz kitaplardan birkaç kez okumuştur ve belki de bu kitabı arkasındaki yorumları okuyarak kitabın içeriğini anlar ve rafa geri bırakır.

Sağlıcakla kalın.


Emir Buğra KÖKSALAN

Java And PHP Developer

2 yorum

cihat kale · Temmuz 16, 2015 7:23 am tarihinde

Harikaaaa

Emir Buğra KÖKSALAN · Temmuz 16, 2015 1:15 pm tarihinde

@cihat kale
Ödevler için kullanmazsanız sevinirim 🙂

Bir yanıt yazın

Avatar placeholder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.