Aslında vardım. Ama ilham gelmiyodu o yüzden blogu boşlamıştım. Burası kişisel bir blog sitesi olduğu için sadece aklıma gelenleri yazıyorum ve aklıma bişey gelmezse doğal olarak yazamam. Fakat çok uzun süre (2 ay) aklına birşey gelmez mi insanın? Gelmeyince gelmiyor abicim. Aslında aklımdan geçen herşeyi yazmaya kalksam destan olur ama buna ne vaktim ne gücüm ne hevesim var. Zaten hergün en az bir sayfa karalıyorum günlüğüme. Gerek iş gerek başka şeyler olsun yazma ihtiyacımı karşılıyorum defterimle. Blog siteme de pek birşey kalmıyor açıkçası. Son zamanlarda gündemi de takip etmez oldum kendi işlerimin peşinden koşturup durmaktan dolayı.
Ruh halim bunalımlardaysa ilham geliyor genelde. Normal zamanda keyfim yerinde olduğu için gelen giden yok o yüzden birşey yazmak içimden gelmiyor. Bugün çok mutluyum diyerek hiçbir yazıya başlanmaz. Başlanırsa da birşeyi yermek için başlanır. Gerçekten mutlu olup da dur şunu yazıyım diyen birisini hiç görmedim ama istemediği bir olayı yermek için mutluymuş havasında anlatan köşe yazarlarıyla hergün karşılaşmak mümkün. Bu kainatta bir kum tanesi kadar yer kaplayan şu kardeşiniz de müslüm dinlemekte olduğu için ruh hali biraz kötü. Zaten bu yüzden yazıyorum bu yazıyı.
Hiçbirşeyi kanıtlamaya çalışmayacağım. Belki yürekten akarım belki söver sayarım. Hiç bilmiyorum ne yapacağımı. Yazının bir ana fikri yok. Birkaç tane olabilir. Belki de olmayabilir. Nihayetinde sadece yazdıklarımdan sorumluyum okuyanların anladıklarından değil. Herkesin olduğu gibi benim de doğrularım var. Herkes gibi bu doğrulara göre tercihlerde bulunuruz ve bazen cefasını çekeriz bazen sefasını süreriz. Tercih yapmak çok güzel ve özel bir durum. Birden fazla seçenek arasından birini seçebiliriz. Karşımıza iki yol çıkar birinden gitmek zorundayızdır. Çünkü birinden gitmezsek vakit kaybederiz ve bu daha kötü. Atalarımız en kötü karar kararsızlıktan iyidir demiş. Karar vermeye çalışırken daha çok vakit kaybederiz. Ayrıca kararsızlık insanı bunalıma sokar. Çoğu zaman yolda karşımıza çıkacak olanları bilmeyiz. Belki de kararsızlığımızın sebebi budur. Yolda karşılaşacağımız kötü şeylerden korkuyoruzdur. Fakat atalarımızın bununla ilgili bir sözü daha var. Kaderde varsa üzülmek neye yarar üzülmek. Yani başımıza gelecek şeyler zaten gelecek. Bunu engelleyemeyiz. Saçmasapan kadercilik anlayışından bahsetmiyorum. Demek istediğim şey olacaklar zaten olacak. Bütün sıkıntılar olgunlaşmak için, bütün iyi şeyler de sıkıntılara sabredenlerin bu dünyadaki mükafatlarıdır. Hayattan kaçmak mümkün değil. Biz hayvan değiliz standart bir hayatımız olsun. İnsanız ve tercihlerimize göre hayatımız şekillenir.
15 yaşındaki bir genci ele alalım. Altında arabası varsa babasının zamanında çektiği sıkıntıların mükafatı olarak oğlunun bolluk içinde yaşadığı çok açık. Arabayı geç eğer bu çocuğun evde yiyecek ekmeği yoksa ve çalışmak zorundaysa önce büyük sıkıntılar çekecek sonra bir şekilde köşe olacak. Köşe olmasa bile işlerini yoluna sokup ev araba dükkan sahibi filan olur ve hiç değilse çocuklarına bırakacak birşeyi olur. Kafayı kullanırsa ömür boyu sürünmez.
Geçenlerde bir arkadaşla konuşuyorduk. Bana ailesiyle ilgili bazı problemlerini anlattı. Babasıyla anlaşamadığını, bazı hareketlerini anlamsız bulduğunu filan söyledi. Ben de sonuç olarak şu kanıya vardım ve şöyle dedim: Çilekeş adamı anlamak için çile çekmek lazım. Gerçekten de öyle. İnsan ne kadar çile çekerse o kadar olgunlaşır ve ne kadar olgunlaşırsa anlaşılması zor bir insan olur. Çünkü karşısındaki kişi yüksek ihtimalle onu anlayacak kadar çile çekmemiştir. Dertler insanı bir yola sokar ve diğer insanlar o yoldan gitmemişse onun neden o yoldan gittiğini anlamazlar. Yapılacak birşey yok. Hayat kimisine bugün güzel kimisine yarın.
Belki de başkalarının tercih ettiği hayatı yaşıyoruzdur. Hayatımız çooook önceden belirlenmiştir. Nasıl bir hayata göz açacağımızı biz belirlemeyiz. Fakat dünyanın dört bir tarafında 40’ına gelen her insan birbirini anlar çünkü aynı acıyı başka şekilde çekmiştir. Kimi zengin olarak çeker acıyı. Çünkü büyük başın büyük derdi olur. Kolay mı o kadar parayı idare etmek. Kimi de fakir olarak çekmiştir. Kolay mı evine ekmek götürememek. Hangisi daha iyi? İkisi de zor be kardeş. Ama insanoğlunun aklı var. Aklını doğru kullanan insan her türlü problemi çözebilir.
Bir de şöyle birşey var. Kimse taşıyamayacağı derdi yüklenmez. Dünyanın kahrı bitmez ama çekiliyor en azından. Zaten taşıyamayacağın yük olunca ölüyosun. Ölmüyorsan yükü taşıyabilirsin demektir. Bu belki hastalık belki başka bir problem olabilir. Problem istediğimden değil ama şunu demek istiyorum. Dertler çekiliyor ve bitiyor arkadaş. Eğer sabredersen daha farklı bir insan olarak çıkıyosun. Darbelere daha dirençli oluyosun. Duygusallıktan kurtuluyosun. Hangi düşüncenin mantıklı olduğunu öğrenmiş olarak çıkıyosun. Mantık ile duyguyu birbirine karıştırmamayı öğreniyosun. Malumunuz duygusallık insanı mahfeden şeylerin arasında başı çeken bela.
Laf lafı açar hesabı aldık başımızı gidiyorduk ama bu kadar yeter. Yazdıklarımı tekrar okumak bile istemiyorum. Ne kadar saçmaladığımı görmek istemiyorum. Saat iki buçuk ve uykum geldi. Sahura bir saat var ama şuan çok yorgunum ve uyumam gerekiyor. Sizi şimdilik bir Müslüm Baba şarkısıyla başbaşa bırakıyorum ve başka bir yazıda görüşmek üzere diyorum.
http://www.youtube.com/watch?v=qxr6C9d3gvY&index=2&
0 yorum